Her insan kendinin bir şey önereceği anı bekler ve bu anla kendini gerçekleştirmeyi, hafızalarda statü kazanmayı düşler. Ne önerdiği önereceği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o ses işitilsin, o sesin kendisine ait olduğunun farkına varılsın, yeter. O çok bağıran toplumlarda sağır ve dilsiz kalmanın bedelinin her zaman pahalıya mal olacağını tecrübelerden bilmektedir. İnsan kendi adına, kendine dair konuşmaz, kendisiyle yüzleşmek ezer onu çünkü. O hep ötekiler adına konuşur, kendi adına susar ve bilir ki makbul insan ötekiler adına konuşan insandır. İster fikir teatisi olsun, ister itiraflar ya da entrikalar, toplumlar tam bir kurtarıcılar cehennemine dönüşmüş durumda. Herkes toplum mühendisliğine soyunmuş, sokaklar, kafeler, kurumlar her taraf reformcularla dolup taşıyor. Bütün reçeteler ellerinde mevcut. Mutlu olmakta, mutsuzlukta, zenginlikte, fakirlikte hepsi hazır. Bütün bunlar insanlara yansıdığında, yanılmak, kandırılmış olarak yaşamak ve en sonunda ölmek bütün herkesin yaptığı budur. İnsan hep başkalarını dinlediği için hata yapıyor. Aslında insan çoğu zaman kendini vicdanını dinlemeli. Kendi sessizlikleri için kelimeler, düşünceler ve sadece kendine ait pişmanlıklar için işitilebilen akortlar ayarlamalı. İnsan kendini tanımıyorsa kendinden, bilinmeyen bir gezegen kadar da uzaktır. İnsan geriletilmiş arzuları olan, her şeyi kapsayan ve hiçbir şey tarafından kapsanmayan, bütün nesneleri gözetim altında tutan ve üzerinde tasarrufta bulunulmayan açık zihinli bir yokluktur.
Etrafımızda savaştığımız kelimeler oranında konuşulanların sırrı yoktur. Sırlarımızı fırsatları değerlendirme sırasında ifşa etmekten haya etmeyiz. Hepimiz kendimize ihanet eder, kalbimizden geçenleri teşhir ederiz. Her birimiz dile gelmezliğin, akla sırra erdirilmezliğin celladıyızdır. Her birimiz sırları, en başta da kendi sırlarımızı ortaya sererek yok etmek için yırtınırız. Bir ruh, üzerine aldığı tahammül edilmez şeylerin miktarıyla büyür ve telef olur. Uzaktakinin özlenmesine bir formül bulmak için yırtınan kişi, her zaman kötü inşa edilmiş bir mimarinin kurbanı olur. Belirsizliğin kökeni, duygusal gerilemeye ve dile gelmeyenin içine gark olur. Teorik güven ve anlayabilirliğin gururu bir kere kaybedildi mi, kişi her şeyi kendisi için anlamaya çabalayabilir. O zaman, ifade edilemeyenin içinde sevinebilir, makullüğün kıyısında günler geçirebilir ve yüceliğin kenar mahallelerinde yan gelip yatabilir.
Ötekilerle görüşmemizde, kendimizi dolu sandığımız boşluklara doğru bir yarış içinde buluruz. Sonradan boşlukların farkına varsak bile hırsımızdan, arzularımızdan dolayı vazgeçmeyiz çünkü hepimiz birlikte alçalmalıyız. Yeşermesine adeta susadığımız hayal kırıklığı tohumlarını içimizde taşıdığımız zaman ve buna karşılık dünyanın her adımda ümitlerimizi geçersiz kılma arzusu insanda kötülüğü tadarak doğrulama imkânlarını artırır. Bir ağaç, bir taş yalan söylemediğinden hiç kimse ne ilgilenir ne de kimseyi ilgilendirir. Oysa insan yalan söylediği ve yalancı olduğu için herkes ilgilenir, herkesi ilgilendirir.