Geçen hafta yaşanan rüşvet operasyonuyla ilgili çok şey söylendi.
Saflar belli oldu.
Kılıçlar çekildi.
En üst perdeden beddualar yükseldi arşıâlâya.
Derinden devam eden bu çekişme sürecinin düğmesine Hükümetin “Dershane” kararının ardından basıldı.
Cemaat, dershaneleri var olma yok, olma mücadelesine dönüştürdü.
Bu ülkeyi yönetenlerin, sağlıklı bir eğitim sisteminin inşasına yönelik bir sorumlulukları var. Dershanelerin kapatılması, bu ülkenin eğitim sistemindeki değişim ve dönüşüme yönelik hayati bir karardı. Kabul etmek gerekir ki ideal bir eğitim sisteminde, ne sınavlar ne de dershaneler günümüz Türkiye’sindeki gibi öğrencilerin feda edildikleri düzeyde eğitim sistemimizin vazgeçilmez bir parçası olması kabul edilebilir bir şey değil.
Cemaat’in içindeki ihlâslı kardeşlerimiz, dershanelerin eğitim sistemimizin köküne dinamit koyduklarını; okulu, okuldaki öğretmeni güçsüz ve etkisiz kıldıklarının; dershanelerin sınav merkezli eğitim sistemini besleyen kurumlar olduklarını bir türlü anlamak istemiyorlar.
Çünkü olaya sadece duygusal pencereden bakıyorlar. Cemaatin dershaneler aracılığıyla yaptıkları hizmetlerin sekteye uğrayacağı da bir realite. Bu bakış açısı kısmen mazur görülebilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki cemaatin en nihayetindeki maksadı Allah’ın rızasına mazhar olmak ve iyiliklerin hâkim olmasını sağlamaksa; dershanelerin kapatılması, cemaatin ihmal ettiği devlet okulları ile ilgili stratejiler geliştirmesine, bu hizmeti özel okulları ve dershaneleri dışında yurdun dört bir yanına yayarak devam ettirmelerine zemin olabilirdi.
Sonra, Allah sizi “zafer”den değil, “sefer”den sorumlu tutacak. Öyleyse bu memleketle ilgili emelleri olanların ekmeğine yağ sürecek bir yola sapmanın gerekçesi ne olabilir.
Bu duygusallıkla sehven bu hatanın içine sürüklenen cemaat mensubu kardeşlerime, cemaatleri tarafından ölümüne kadar hiçbir zaman kendilerinden görmedikleri, kanları ısınmayan, mücadelesi takdir edilmeyen Rahmetli Erbakan’ın yaşadıklarını düşünmelerini tavsiye ediyorum.
Cemaatin, Türkiye’de mütedeyyin insanların yönetimde varlığının önünü açan; hayatını, insanlığın başına bela olmuş Siyonizm’i dünyaya anlatmaya adayan Erbakan’a bırakın destek olmayı; hiç hoş bakmadıklarının sayısız örnekleri var. Bu durum, Fethullah Hoca cemaatinin siyasi bilinç konusundaki cemaziyel evvellerinin çok iftihar edilemeyecek türden olduğunun en açık göstergelerindendir.
Burada bunlardan bir tanesini örnek vereceğim. Fethullah Hoca’nın Yalçın Doğan’ın bir programında hayatını İslam’la mücadeleye adamış siyasilerle iyi ilişkilerinden bahsederken; hayatını İslam’a adamış Erbakan için“Benim kalbimden onun kalbine giden bir yol yok. Bunun, Erbakan’ın mücadelesinin İslam’a zarar verdiği kanaatinden kaynaklandığını zannediyorum.” anlamında sözler sarf etmişti.
Yerli değerlerlerle siyaset yapmanın yolunu açmaya bir ömür adayan Erbakan, siyasi hayatının hiç bir döneminde Fethullah Hoca Cemaati’nin desteğini alabilmiş değildi. Ona rağmen 40 yıllık siyasi hayatının en mahrem toplantılarında bile hiçbir cemaate karşı onları incitecek, dışlayacak ve kul hakkının ihlali sayılacak bir tek söz söylemedi.
Erbakan’ın siyasi mücadelesinde uğradığı haksızlıklar, hukuksuzluklar ve iftiraları hatırlayalım.
İçki masalarında fotomontaj yapılmış Erbakan haberleri yapıldı.
Kayıp trilyon davasında hırsızlık suçlandı.
Bosna için toplanan paraları yemekle itham edildi.
Suçsuz yere Cezaevine girdi.
28 Şubat sürecinde dört bir taraftan eşi benzeri az görülür türden baskılara hakaretlere zulme uğradı.
4 kez siyasi partisi kapatıldı…
Erbakan’ın mücadelesini devam ettirebilmesi için kapatılan Siyasi Partiler, en azında cemaatin hizmet için gerekli gördüğü dershaneler kadar önemliydi.
Peki, Erbakan bütün bu olup bitenlerden sonra ne yaptı?
Kime saldırdı?
Kime haksızlık etti?
Kime beddua etti?
Taraftarlarına ne dedi ve ne şekilde yönlendirdi?
Mücadelesinde, duruşunda, anlayışında bir sapma olduğunu kim iddia edebilir?
Hep sabırlı olmaktan, hoşgörüden bahsedenler, Erbakan’ın, Refah Partisi’nin kapatılması kararının ardından sokaklara dökülmeye hazır milyonların tetikte beklediği bir anda yaptığı “Olay tarihin akışı içinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru sükûnu muhafazaya her zamandan daha fazla riayet etmeliyiz. Türkiye’de halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan refah partisi ve onun davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Bu kararlardan tek bir sonuç çıkar. O da refah partisinin tek başına iktidarıdır. Milletimize saadetler diliyorum. Bu saadete Refah partisinin kadrolarının gayretleriyle ulaşılacağından kimsenin şüphesi olmasın.” açıklamadaki naif üslubu örnek almalarını tavsiye ediyorum.
Dershanelerin kapatılmasını imani bir meseleye dönüştüren; kendi cemaatinin, teşkilatının, kurumlarının ve yorumlarının her halükarda tartışılmaz olduğunu; sahip oldukları güçle birilerini terbiye etme cüretkârlığını gösterenlerin tavrı Asla mazur görülemez.
Üzülerek görüyorum ki cemaatin içindeki bir grup, ipleri eline almış ne pahasına olursa olsun ölçüsüzce sağa sola saldırıyorlar.
Yanlış yapıyorlar.
Fethullah Hoca dâhil cemaati yanlış bilgilendiriyor ve yönlendiriyorlar.
Bu şer odakları yalnız kalacaklar, çok pişman olacaklar, mağlup olacaklar…
Gelecek nesillere karşı affedilmeyecek bir mecrada ilerliyorlar…