Cumhuriyet tarihinin en büyük tahribatı eğitim sistemi aracılı ile yapıldı.
Maalesef eğitim sistemimiz kendisine, milletine memleketine faydalı, mutlu ve başarılı bireyler yetiştirmiyor.
Cumhuriyet tarihinin en uzun süre iktidarda kalan partisi olan AK Parti’nin de en çok eleştiri aldığı konu eğitimle ilgili tutarsız, vizyonsuz ve günübirlik politikalar olmuştur.
Eğitim sistemine bir neşter vurmak kaçınılmazdı.
Bu güne kadar yaşanan ihmalde sayın başbakanın danışmanlarının büyük vebali var. Başbakan yeterince ve sağlıklı bilgilendirilmediği ve yönlendirilmediği için AK Partili yıllarda da eğitim sorunlarımız hep gündemde oldu.
Eğitim sorunları o kadar kronikleşmiş ki pansuman tedbirlerle değil ancak köklü reformlarla netice alınabilir.
Sayın Ömer Dinçer, sistemle ilgili köklü reformlar yapma cesareti gösterdi. Ancak reformları, revizyonların, sosyal ve psikolojik etkileri ve insan faktörü göz ardı edildiği için başarılı olunmadı.
Dinçer gitti.
Onun yerine Dinçer’in en büyük zaafı niteliğindeki iletişimsizlik probleminin de etkisiyle daha ılımlı ve sempatik Nabi Avcı, ardından da benzer mizaçlı Müsteşar Yusuf Tekin atandı.
Her bakanlıkta olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığında da Müsteşar, bakanlığın idaresinde büyük bir etkinliğe sahip. Milli Eğitim Bakanlığında da doğal olarak böyle…
Yusuf Tekin, ilk sınavını yönetici atama ve görevde yükselme yönetmeliklerindeki değişiklikler verdi. MEBBİS aracılığı ile yurdun dört bir yanındaki eğitimcilerden taslaklarla ilgili görüş aldı. Bu görüşler çerçevesinde yönetmelikler hazırlandı.
Özür durumu mağdurlarının taleplerini büyük ölçüde çözdü.
Yine yurdun dört bir yanından eğitimin sistemi ile bir şekilde temas halinde olanlarla merkezi sınav ile ilgili çalıştaylar yapıldı. Öğrencilerin hayatında okulu, okuldaki öğretmeni, okula devamı ve okulun ölçme ve değerlendirme sistemini ile ilgili önemli gelişmelere kapı aralayan yeni sınav sistemi önümüzdeki günlerde ilk defa uygulanacak.
Şimdi de sırada eğitim sisteminin niteliksizliğinin bir sonucu olan dershaneleri gündemde.
AK Parti’nin eğitim politikalarının olmadığı ön kabulü ve Yusuf Tekin’e yüklenen misyon nedeniyle dershanelerle ilgili düzenlemenin günah keçisi sayın Yusuf Tekin oldu.
Sayın Nabi Avcı Milli Eğitim Bakanı iken Sayın Yusuf Tekin’in hedef tahtasına konulmasının da elbette kayda değer başka sebepleri de var.
Öyle günaha can kurban!
Öyle garip bir memleketiz ki eğitim kurumlarına alternatif niteliğindeki kurumlar olan dershanelerin olmaması bile tartışılır oldu.
Bu konuda tartışılması gereken, dershanelerin kapatılıp kapatılmaması değil, bunun kısa vadede yapılmasının doğuracağı problemler olabilirdi.
Dershane konusunda tartışılması gereken tek şey istihdam edilen onbinlerce insanın yaşayacağı problemdir.
Bu sebepten dolayı belki zamana yayılabilirdi.
Bunun dışında dershanelerin varlığını savunmak, aklıselim düşünen hiç kimsenin yapacağı bir şey değil.
Peki, bir kaşık suda fırtına koparanlar neden dershanelerin gerekliliğini savunuyorlar.
Onların iddiası şu: Dershaneye gitmeden iyi bir okula yerleşmek mümkün değil. Fakir öğrenciler mağdur olacaklar. Dershanelerle dezavantajlı öğrencilerin hayata tutunabildikleri tek dal…
Kulağa çok hoş gelen bu gerekçelerin acaba gerçek hayatta karşılığı var mı?
Hepimiz biliyoruz ki fakirler dershanelerin kapısından giremiyorlar.
Bu gerçekle yüzleştiğim acı bir olayı paylaşmak istiyorum.
Eşimin yetim olan yeğenini yazdırmak için dershaneye gitmiştik. 2011 yılında 3 Bin 400 TL olan dershane ücretini aşağıya çekmek için akla karayı seçtik ama nafile. Öğrencinin yetim olduğunu, elinden tutulması gerektiğini, bu dershaneye yazdırmayı düşünmemizin sebebinin de öğrencinin davranışları ile ilgili rehberlik yapılması umudumuzu dillendirmemiz de hiçbir şeyi değiştirmemişti. “Her şeye eyvallah, ama fiyat konusunda yapacak bir şey yok.” denmişti. Bu dershane, şimdilerde çokça “Fakir öğrenciler okuyamayacak” muhabbeti yapan kardeşlerimize ait bir dershaneydi.
Yine sayıları onbinlerle ifade edilen, dershanelerle icralık olan veliler ve sırf parası olmadığı için psikolojik eziklik yaşayan öğrenciler de birebir şahit olduğumuz başka gerçekler…
İlk günler çokça dillendirilen “dershane, fakir fukara” muhabbeti şimdilerde dershanelerin aslında parası olmayanların semtinden geçmedikleri gerçeğini ört pas etmek için etüt merkezleri mecrasına çekildi.
Bu durum bir hile ve hedef şaşırtmadan başka bir şey değil.
“Fakirdik, etüt merkezine gönderiyorduk. Etüt merkezlerini kapatanlar bize hiç mi acımıyorlar da çocuklarımızın geleceğini karartıyorlar” argümanı alenen bir duygu sömürüsü ve istismardır.
Elbette her radikal kararda olduğu gibi bu kararın da mağdurları olacaktır.
Ancak duygusal yaklaşımlarla ülke yönetilmeyeceği de bir gerçek.
İdeal bir eğitim sistemi için mutlaka radikal bazı kararlar alınmalı. Bu kararlar alınınca belli bir kesimin arzuları ve talepleri değil, ideal bir sistem kurma kaygısıyla hareket edilmeli.
Milli Eğitim Bakanlığı, kendi okullarına alternatif kurumlar niteliğindeki dershanelerle ilgili bir adım attı.
Dershane olmayan bir sistemde öğrenciler okullarını önemseyecek, okuldaki öğretmenlerini dikkate alacaklar.
Tek umutlarının, çarelerinin, çıkar yollarının okula düzenli devam etmek, okulda başarılı olmak ve motive olmaktan geçtiğini anlayacaklar.
Öğrenciler ve velileri okul dershane ikileminden kurtulacaklar.
Kanaatimce bu karar okulları güçlü kılacak bir karardır.
Ancak karar birilerini fena halde rahatsız etti.
Bu rahatsızlığın birçok sebebi var.
Ama rahatsız olan kesimlerin haklı bazı gerekçelerinin dikkate alınmakla beraber bu doğru karardan vazgeçilmemesi bir kırılma noktasıdır.
Sayın Yusuf Tekin, şu an topun ağzında. Türkiye’nin mayınlı alanında çok zor bir görevi yürütüyor. Kararları ile bir anda milyonlarca insanın desteğini alması mümkün olabildiği gibi milyonlarca insanın tepkisini çekmesi de muhtemel.
Kendi düzenlerinin devam etmesi uğruna Sayın Tekin’in gömleğini yırtmaya çalışanlar olacak; kanlı gömleğini görmeyi hayal edenler olacak hatta mukaddes bir dava olan eğitim davasında taşların oturacağı ihtimali ile uykuları kaçanlar da olacak.
Sayın Yusuf Tekin’e tavsiyemiz, ismini güzelliği nedeniyle Yusuf Peygamber’den aldığı rivayet edilen Yusufçuk böceğine bu günlerde bir kez daha ibretle bakması ve onun şu özelliğinden ders almasıdır.
Yusufçuk, asla narinliğinden, zarafetinden ödün vermez; kimseye sataşmaz. Sayın Tekin de saldırılara karşı sebat ederek nezaketini bozmamalıdır.
Yusufçuk, gözleri çok ileri derecede görme yeteneğine sahiptir. Özellikle de hareketli olan nesneleri daha da iyi algılamaktadırlar. Sahip olduğu iki gözün her biri 1000 ayrı mercekten oluşan bir yapıya sahiptir. Bu nedenle 360 derecelik bir görme açısına sahiptir. Sayın Tekin de etrafını saran ve gerçeklerle arasında perde olan bürokratların bakanlığın sorunlarını 360 derecelik açıyla görmesini engelleyen değil; bilakis görmesini sağlayan kişilerden oluşmasını sağlamalıdır.
Yusufçuğun uçuş hızı saatte 95 km. hıza ulaşmaktadır. Sayın Tekin de bu mukaddes görevdeki yeniliklerin lokomotifi olmaya devam etmeli, bu yolda hızını düşürmemelidir.
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah…
Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah..!