Aylardır bir belanın kendilerine musallat olacağı korkusuyla evlerinden çıkmadan, robotlaşmış bir biçimde yaşamak zorunda kalan insanlık, kendi yazgısından ziyade başkaları tarafından hazırlanmış bir yazgıyı yaşamak mecburiyetinde kaldı. İnsanlar dijital dünyanın karşısında var olma yürekliliğini kaybettiği, bununla da kalmayıp tam anlamıyla tepeden tırnağa otomatlaşan bir kalıba bürünmüştür. Bu çağın bağımlı hastalığı insanı silikleştirmiş ve insan türünü gittikçe kontrol edilebilir varlık haline getirmiştir. Tüm acıların arkasından çıkan şimdiki zamanın ve gelecek zamanın dayattığı, vazgeçemeyeceğimiz zihni dönüşümlerdir. Her yeni zaman insanlara kin dolu gözlerle bakıyor, her yok edici felaket şiddetli bir fırtınayla geliyor. Birini bitirmeden diğeri başlıyor ve her şey bir öncekini yok etme planları ile uygulamaya geçiyor. İnsanların gözlerinin içine baktığınızda ölülerin niçin yaşadığını az çok anlarsınız. Suskunluğunu sürdüren ölümün sessizliği, bütün konuşulacak metinleri, manifestoları bir bir yitiriyor. Yığınlarca insan anlamdan yoksun yaşama doğru sürükleniyor, herkes yaşıyormuş gibi yapıyor ama kimse ne için yaşadığının, var olmanın farkına varmayı yavaş yavaş yitiriyor. Bütün bunların alt yapısında çılgınlığa varan ve önü alınmayan, bitmek tükenmek bilmeyen açlık isteklerinin karşılanmaması var. Ama gelinen noktada kendisini kurtarma hamlelerinin hepsi boşa çıktı, çünkü gemi batıyor ve gemiyle herkes batıyor. Bu yüzden her gün biraz daha tükeniyor, parça parça umutsuzluğa teslim oluyoruz. Herkes birbirini, belirsizliğin sonunu hazırlayan suçlu gibi görüyor. Belirsizliğin sonuna doğru giden yol, insanların ne yapacaklarını bilemedikleri çırpınışlarla asfaltlanmıştır. Dünyanın tekdüzeliği, giderek insanların geride kalan günlerinin heyecanını soluklaştırıyor. Herkes, bugünün felaketinin yarın ortadan kalkmasını, yok edilmesini hatta gömülüp bir daha çıkmadan unutulmasını istiyor. Ama bu felaketler ne bugün, ne yarın ne de bir başka gün arkasını kesmeyecek gibi insanlıkla oyun ediyor. Belirsizlik şehirlerin ruhunu çekmiş ve etrafını ölüm sessizliğindeki surlarla çevirmiş. Ve yeniden dirilmek için üflenecek surlarla dirilmeyecek kadar kendinden geçmiş sokaklar bırakıyor. Kulaklara üflenen her sözcük yeni gibi dursa da, temizlenmiş gibi görülse de aslında eskinin bir bağlantısından ibaret, yani resim hep aynı resim. Geçmişte bilmecelerle yaşayan bilmecelerin peşinden giden insan şimdi ve gelecekteki yaşamı için çözümü çoktan bulmuş ve ikinci el deneyimlerle yaşamını sürdürmektedir. Belirsizlikten kurtulmak için insanlar, yoğun hayal akışına kapılarak hayalden hayale geçip tıpkı matruşkalar gibi bir pencere açılırken diğerini kapatıyor. İnsanlar var ama web camların gerisinde, herkes herkesin var olduğundan haberdar ama kimse kimsenin yüzünü görmüyor. En iyi yüz görünmeyen ya da uzakta olandır. Sahte maskelere bir de gerçek maskeler eklendi. Artık gülüşlerin, ağlayışların, gerçeğini de sahtesini de göremiyoruz. Gelecekte kendinin ne olacağını az sayıda bilen kişiler, kalan ömürlerinden sürekli pişmanlık duyarlar. İnsanlar nasırlaşmış akıllarını kaşıyarak tercih ediyorlarsa, kendi üzerlerindeki ilahi bir vahyi ve aklı kabul etmedikçe ve bu nasırlaşmış akıllarını tıpkı cimrilerin mallarını korudukları gibi korudukları sürece bu aklın yanlış anlamdan başka bir işe yaramadığını er ya da geç görecektir. Bunca ağırlık karşısında yorulan dünya gittikçe sonsuz bir yalnızlık içerisinde kendi yörüngesi içinde dönüp durmaktadır. Gün geçtikçe kötülüklerin sabitleştiğine, iyiliklerin buhar olup uçtuğuna tanık oluyoruz. Belaların şakasının olmadığını anlayan insanın tek yapacağı bundan sonrası için adil davranmak.