SON EKLENENLER

Yükseköğretimi Dönüştüren Çağrı: Bir Kongrenin Ardından

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Deniz EBS tarafından düzenlenen  “Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması” Kongresini kaleme aldığı yazısında ''Bugün geldiğimiz noktada şunu açıkça ifade edebiliriz: Türkiye’nin yükseköğretim sistemi, yalnızca büyüme grafikleriyle değil, insana dokunan ve toplumla bağ kuran bir anlayışla tanımlanmalıdır. Üniversiteler, bilgi kadar hikmetin; teknoloji kadar vicdanın; bilim kadar toplumsal sorumluluğun merkezi olmalıdır. “Üniversite sadece bir bilgi yuvası değil; bir milletin vicdanı, aklı ve geleceğidir.” dedi.
10 Haziran 2025 12:08

DENİZ yazısında şu ifadelere yer verdi:

Bazı toplantılar yalnızca gündeme dair bir iz bırakmaz; bizzat geleceği şekillendirme kudreti taşır. 26–27 Mayıs 2025 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz “Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması” başlıklı uluslararası kongre de bu nitelikteydi. Rektörlerden akademisyenlere, yurtiçinden ve yurtdışından gelen konuklara kadar geniş bir katılımın sağlandığı bu buluşma, yükseköğretimi yalnızca tartışma değil, yeniden düşünme ve yön verme zemini olarak konumlandırdı.

Tarih boyunca üniversiteler yalnızca bilgi üreten yapılar değil; zamanın ruhunu şekillendiren, toplumların istikametini belirleyen kurumlar olmuşlardır. Jacques Maritain’in ifadesiyle: “Üniversite, insan zihninin ve ruhunun özgürlükte yüceltilmiş hâlidir.” Biz ise bunu bir adım ileri taşıyarak diyoruz ki: Üniversite, bir medeniyetin aklı, vicdanı ve hafızasıdır. Bu hafızanın diri kalabilmesi için adaletle yoğrulmuş bir vicdan ve irfanla aydınlanmış bir akla ihtiyaç vardır. İşte biz bu kongreyi bu ihtiyaca cevap vermek üzere gerçekleştirdik.

Ve bu çağrı yalnız kalmadı. YÖK Başkanımız Prof. Dr. Erol Özvar ve ÖSYM Başkanımız Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy’un katılımlarıyla zenginleşen kongremize, Türkiye’nin dört bir yanından 70’i aşkın üniversitenin rektörü, rektör yardımcısı ve yüzlerce akademisyen katıldı. Endonezya, Malezya ve Kanada’dan gelen değerli bilim insanlarıyla ise bu çağrı uluslararası bir boyut kazandı. Bu çok seslilik, sadece eleştiri değil; birlikte çözüm üretme iradesiyle konuşulduğunun da göstergesiydi.

Üniversite bizim için bina, sıra ya da kürsü değildir. Diploma dağıtan bir sistemden öte; değere yaslanan bilgi, ahlaka yönelen fikir ve adaletle buluşan emeğin mekânıdır. Üniversite, bir ülkenin düşünce haritası, medeniyet iddiasının aynasıdır. İbn Haldun’un dediği gibi: “Toplumların kaderi, ilimle kurdukları bağın gücüne bağlıdır.”

Türkiye son yirmi yılda yükseköğretimde önemli ilerlemeler kaydetti. Üniversite sayısı arttı, erişim genişledi. Ancak artık yalnızca sayılara değil, niteliksel dönüşüme odaklanmanın zamanı. Büyümenin irfana, erişimin anlamlı üniversite hayatına evrilip evrilmediğini sormamız gerekiyor.

Bu yüzden bir araya geldik. Eğitim-Bir-Sen olarak biz, eleştiriyle yetinmeyen; çözüm üreten, sorumluluk üstlenen bir sendikal anlayışı temsil ediyoruz. Araştırma merkezimiz EBSAM’ın hazırladığı analiz ve raporlarla şekillenen bu kongrede, yalnızca mevcut durum değil, yeni bir zihniyet de tartışmaya açıldı. Nurettin Topçu’nun sözleriyle ifade edecek olursak: “Maarif davası, yalnız irfan değil, ruh davasıdır.”

Sendikal mücadelemizi özlük haklarıyla sınırlı görmedik. Eğitimin ruhunu, müfredatın yönünü, akademinin fikrî derinliğini her daim önemsedik. Türkiye Yüzyılı hedefi doğrultusunda yükseköğretimde sadece pedagojik değil, stratejik bir dönüşümün elzem olduğunu savunduk. Bu kongreyle birlikte bilimsel özgürlükten kaliteye, toplumsal sorumluluktan yerli ve milli paradigmalara uzanan yeni bir akademik mimarinin temellerini atmayı hedefledik. Çünkü üniversite sadece bilim üretiminin değil; değer inşasının, ahlaki sorumluluğun ve insanlık idealinin taşıyıcısıdır.

Biz bu yaklaşımı; insanı arifleştiren bir eğitim, ülkeyi maarifleştiren bir müfredat ve toplumu medenileştiren bir irade olarak benimsedik. Bu anlayışımızı büyük mütefekkir İbn Haldun’un şu veciz sözüyle temellendiriyoruz: “Devletin devamı adaletle, milletin istikameti ilimledir.”

Kongrede dikkat çeken en önemli meselelerden biri, yükseköğretim sistemimizin yönetimsel yapısına dair sunulan öneriler oldu. Aşırı merkezîyetçiliğe dayalı mevcut yapıların artık sürdürülemez olduğu ifade edildi. Üniversitelerde karar süreçlerinin tepeden inme mekanizmalarla değil, senato ve fakülte kurulları gibi katılımcı organlarla yeniden tasarlanması gerektiği vurgulandı.

Bu, yalnızca bir yönetim modeli değişikliği değil; liyakatin, adaletin ve şeffaflığın hâkim olduğu yeni bir üniversite kültürünün inşası anlamına geliyor. Öğrencilerin, akademisyenlerin, idari personelin ve sendika temsilcilerinin sürece dâhil edildiği bir üniversite; sadece yöneticilerin değil, milletin de sesini yansıtan bir yapı olacaktır. Bu noktada “Katılımcı Konseyler” gibi modeller dikkat çekici bir teklif olarak öne çıktı.

Öte yandan üniversitelerimizin insan kaynağından altyapısına, akademik özgürlükten kalite güvencesine, mezun takibinden dijital dönüşüme kadar çok boyutlu sorunları olduğu da açıkça dile getirildi. Bu alanlarda önerilen çözüm başlıkları, hem teknik hem felsefî temeller üzerine bina edildi. Temel bilimlerin desteklenmesi, üniversite-sanayi iş birliğinin yeniden tanımlanması, öğretmen yetiştirme sisteminin sahici bir reformla bütüncül hâle getirilmesi bu başlıklar arasında öne çıktı.

Kongre boyunca yapılan tartışmalar, yükseköğretimde yalnızca yapısal değil; zihinsel, kültürel ve ahlaki bir dönüşümün zorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Yeni bir yükseköğretim yasasına duyulan ihtiyaç, teknik bir düzenlemeden çok daha fazlasıdır: Bu, yeni bir medeniyet tasavvurunun eğitimle buluşmasıdır. Çünkü bilgi, hikmete dönüşmedikçe; akademi, hakikatle temas etmedikçe kurumsal dönüşüm eksik kalır. “Bilgi erdemle birleşmediğinde, sadece veri olur; hikmet ise bilgiden fazlasını gerektirir.”

Bu farkındalıkla gerçekleştirilen kongremiz, yalnızca Türkiye’de değil; uluslararası düzeyde de dikkat çekti. Endonezya, Malezya ve Kanada’dan gelen rektörlerin katkılarıyla çok katmanlı, çok sesli bir bakış açısı oluştu. Bu, ortak akılla ilerleyen bir değişim iradesinin göstergesidir.

Bugün geldiğimiz noktada şunu açıkça ifade edebiliriz: Türkiye’nin yükseköğretim sistemi, yalnızca büyüme grafikleriyle değil, insana dokunan ve toplumla bağ kuran bir anlayışla tanımlanmalıdır. Üniversiteler, bilgi kadar hikmetin; teknoloji kadar vicdanın; bilim kadar toplumsal sorumluluğun merkezi olmalıdır. “Üniversite sadece bir bilgi yuvası değil; bir milletin vicdanı, aklı ve geleceğidir.”

Eğitim-Bir-Sen olarak bu vizyonun takipçisi, kolaylaştırıcısı ve taşıyıcısı olmaya devam edeceğiz. Ortaya çıkan önerilerin hayata geçirilmesi için sorumluluk almaktan geri durmayacağız. Çünkü inanıyoruz ki: Üniversiteler sadece binalarla değil, katılımla; sadece unvanlarla değil, ortak akılla; sadece hedeflerle değil, birlikte kurulan anlamla büyür.

Ve bu büyük dönüşüm, inşallah hep birlikte başarılacak.

 

Vesselam…

SENDİKA BÜLTENİ

TOPLU SÖZLEŞME SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER