Kutluğ Ataman’ın ismini Karanlık Sular adlı filmde duymuştum.1995 yapımı film o dönemde beğenilmişti. Ataman’ın Perihan Mağden’in romanından uyarladığı ‘2 Genç Kız’ filmini izleyince iyi bir sinemacı olduğunu ve şöhretini hak ettiğini gördüm. Kuzu filmiyse bunu perçinleyen son kordelası.
Kuzu filmini sinemada seyretmeyi beklerken yönetmen Ataman’ın annesinin vefatıyla gösterim ertelenmişti. Bu davranışı da hoşuma gitmişti. Çünkü bizde sanatı kutsallaştırıp insanın önüne geçirmek isteyenler yakınları ölseler bile sanatsal etkinliklerini yapmakla övünürler maalesef. Film sonradan gösterilmiş sinemalarda ama nedense ben yakalayamadım. Neticede merakla beklediğim filmi Almanya yollarında THY uçağında film menüsünden görünce zamanı gelmiş diyerek izledik.
Kuzu filminin konusu kısaca şöyle: Köyün en fakir ailesinin hanımı olan Medine, oğlu Mert’in sünneti için köyde ufak da olsa bir şölen yaparak toplum içerisinde varlık gösterebilmeyi çok arzular. Şölen için tandırda pişirmek üzere bir kuzuya ihtiyacı vardır. Kocası İsmail’in tek derdiyse şehre gelen şarkıcıdır. Küçük Mert’in ablası Vicdan ki o da Mert gibi küçüktür, kardeşini eğer düğün için kesecek kuzu bulamazlarsa onu keseceklerine inandırır. Kesilmekten korkan Mert, düğün için kuzu aramaya başlar. Şölen günü yaklaştıkça, fakirlik ve toplum baskısı ile baş etmeye çalışan Medine, misafirlerine unutamayacakları bir ziyafet verecektir. Hem de ne ‘ziyafet’. Filmin yan karakterleri ise alkolik sünnetçiden faizci muhtara kadar ‘bizden’ tipler.
Filmin oyunculukları, senaryonun akışı çok iyi. Filmin aldığı ödüller bunun göstergesi.Yerli malı bir iş çıkmış ortaya.
Peki bu film seyircide nasıl bir etki bırakır ya da yönetmen neyi hedeflemiş? Herkesin meşrebine göre farklı anlamlar çıkartabileceği bir film ama söz konusu kurban olunca biz erkek çocukları için kurbanın her zaman bir anısı olmuştur. Sinemada siz karakterle izleyeni özdeşleştirecek ve buradan da sevdirecek sempatiyi oluşturursanız hikayeniz akıp gider. Kuzu’da bunu başarıyor. Peki bayan seyirciler için sevecekleri karakterler var mı? Hemde bol miktarda zaten filmin ana motivasyonu ve dramatik çizginin ilerleyişini sağlayan dönemeçlerde rotayı değiştiren karakterler kadınlar.
Çocukluğumuzda bize söylenen ‘Eğer Allah kurban yollamasaydı Hz.İbrahim oğlunu kesecekti ve bu yüzden de siz kurban edilecektiniz’ sözüyle ürpermiş birisi olarak filmin sadece Anadoluda değil bu dini kavramın yansıdığı her toplumda ilgiyle karşılanacağını düşünüyorum. Zaten yurtdışı ödülleri de bunu gösteriyor.
İlahiyat eğitimi almış birisi olarak elbette Kurban olayına çok farklı bakıyorum ve bu yüzden filmde anlatılan çocuğun o masum dünyasındaki kurban edilme korkusunu gülümseyerek izliyorum. Özellikle kendisi gibi küçük yaştaki ablası tarafından kandırılması seyir keyfini iyice yükseltiyor. İster istemez akla Tarkovskinin Kurban filmi geliyor. Oradan da toplumlara, toplumsal beklentilere ve hayallere kurban edilen insanlar,emekler ve çabalar geliyor.
Film dini mesajlar içermiyor sadece kurban ibadetinin zahiri,dışsal anlamları üzerine toplumda yaygın olan yanlış bir kanaatten yola çıkarak bizim acı-tatlı gerçekliklerimizle yüzleştiriyor.
Fakat film benim aklıma farklı çağrışımlarda getirmedi değil. Senin aklına gelen çağrışımlar umrumda değil diyenler bundan sonrasını okumayabilir fakat filmden neden hoşlandığımı düşününce hakikati hayatın basit anlarında bulmamıza yol açacak işaret fişekleri çaktığı için desem yeridir. Çünkü filmdeki hayat ve bizimde içinde yaşadığımız hayatlar sadece gerçeklikten, kaybedişlerden ve acıdan haber verirken filmin bize perde gerisinde ihtar ettiği hakikat ise her daim iyiden, güzelden ve idealden bahsetmemizi ister. Kuzu ise aslında bu masum yavrunun çırpınışını verirken biz yetişkinlerinde ondan farklı olmayan korkulara sahip olduğumuzu ve dünyaya ait sevdiğimiz her şeyi kurban etmemek için nasıl çırpındığımızı tahteşşuur zihnimize zerk eder.
Mevlana’nın Mesnevisinde ceviz alegorisi vardır. Mevlana eğer bir çocuğun elinden oynadığı cevizi alırsan ağlar der halbuki büyümüş olan bir insan bunun ne kadar komik ve geçici olduğunu bilir. İşte der Mevlana, olgun ruhlarda dünyaya ait kaybedişlere ahiret gözüyle baktıkları için üzülmezler der. ‘Buğday toprağın altına düşerse sünbüllenir hayat bulur’ diyerek kaybolmaların zahirde gözüktüğü gibi bir kayboluş olmadığını belirtir. İslam’da ise bu anlamda kurban verilenlerin yok olmadığı kurbanı verenin rahmet hazinesinden kendi çektiği meşakkat ve imtihana uygun ücretini alacağı belirtilir. Ayrıca kurban kestiğin vakit ‘hevâ, heves ve tamah boğazını kes’mekte önemlidir(İmam Cafer Sadık).
İmam Şibli’nin bir Hacıya sorgu sualinde ise şöyledir:
-Kurban kestin mi?
-Evet.
-Şehvetlerini ve iradeni Hakk’ın rızasında ifna ettin mi?(söndürdün mü,verdin mi)
-Hayır.
-Sen kurban kesmemişsin.
Filme dönecek olursak Kuzu filmi Anadolu’da tamda dinin istediği anlamda algılanmayan Kurban kavramının tam tersi büyüklerin hırsları ve arzuları arasında nasıl kurban edildiğini samimi bir dille anlatıyor. Aslında filmdeki ‘öteki kuzu’ biz oluyoruz. Kuzu filmi adeta hırslarımıza kurban edilen masumiyetimizi, çocuklarımızı ve ümitlerimizi kimsenin bigane kalamayacağı samimi bir dille anlatıyor.
Milat Gazetesi (29.03.2016)